YİNE
deniz kıyısında öğretmeğe başladı. Yanına pek büyük kalabalık toplandı, şöyle
ki, İsa deniz üzerinde kayığa binip oturdu; ve bütün kalabalık deniz kenarında
karada idi.
2.
Onlara mesellerle çok şeyler öğretti, ve öğretirken onlara dedi:
3.
Dinleyin! İşte, ekinci tohum ekmeğe çıktı;
4.
ve vaki oldu ki, ekerken bazısı yol kenarına düştü; kuşlar gelip onu yediler.
5.
Başkası çok toprağı olmıyan kayalığa düştü; ve hemen sürdü, çünkü toprağın
derinliği yoktu;
6.
ve güneş doğunca yandı; ve kökü olmadığı için kurudu.
7.
Başkası dikenler arasına düştü; dikenler çıkıp onu boğdular, ve semere vermedi.
8.
Başkaları iyi toprağa düştüler, büyüyüp çoğaldılar, ve semere verdiler; kimi
otuz, kimi altmış, kimi yüz kat getirdi.
9.
Ve onlara dedi: İşitecek kulakları olan işitsin.
10.
Yalnız kalınca, Onikilerle beraber onun çevresinde bulunanlar meselleri
kendisinden sordular.
11.
O da onlara dedi: Allahın melekûtunun sırrı size verilmiştir; fakat dışarda
olanlara her şey meseller ile oluyor;
12.
ta ki, bakanlar bakıp görmesinler; ve işitenler işitip anlamasınlar; olmıya ki,
döneler de, onlara bağışlana.
13.
Ve onlara dedi: Siz bu meseli bilmiyor musunuz? bütün meselleri nasıl
bileceksiniz?
14.
Ekinci sözü eker.
15.
Sözün ekildiği yerde, yol kenarındakiler şunlardır; işittikleri zaman, hemen
Şeytan gelir, kendilerine ekilmiş olan sözü alıp götürür.
16.
Böylece kayalıklar üzerine ekilenler şunlardır; sözü işittikleri zaman, hemen
onu sevinçle alırlar;
17.
ve kendilerinde kök yoktur, ancak onlar bir zaman içindirler; sonra sözden
dolayı sıkıntı yahut eziyet olunca, hemen sürçerler.
18.
Dikenler arasına ekilmiş olan başkaları ise, şunlardır ki, sözü işitirler,
19.
ve dünyanın kaygıları, zenginliğin aldatıcılığı, başka şeylerin hevesleri araya
girip sözü boğarlar; ve o semeresiz olur.
20.
İyi toprak üzerine ekilmiş olanlar da şunlardır ki, sözü işitip kabul ederler;
ve kimi otuz, kimi altmış, kimi yüz kat semere verir.
21.
Ve onlara dedi: Işık, kile veya yatak altına konulmak için mi getirilir? Şamdan
üzerine konulmak için değil mi?
22.
Çünkü keşfolunmak için değil ise, gizli bir şey yoktur; ve aydınlığa çıkmak
için değil ise, saklı bir şey yoktur.
23.
Bir kimsenin işitecek kulakları varsa, işitsin.
24.
Ve onlara dedi: Ne dinlediğinize dikkat edin. Ölçtüğünüz ölçü ile size
ölçülecektir; ve size üstüne konulacaktır.
25.
Zira kimin varsa, ona verilecektir; fakat kimin yoksa, onda olan da kendisinden
alınacaktır.
26.
Ve dedi: Allahın melekûtu böyledir; yere tohum saçan bir adam gibidir.
27.
Gece gündüz uyuyup kalkar; tohum biter, ve büyür; nasıl, o bilmez.
28.
Toprak kendiliğinden önce otu, sonra başağı, sonra başakta dolu taneyi verir.
29.
Mahsul erdiği zaman, hemen orağı salar; çünkü hasat gelmiştir.
30.
Ve dedi: Allahın melekûtunu nasıl benzetelim? yahut onu ne meselle önünüze
koyalım?
31.
Hardal tanesi gibidir ki, toprağa ekilirken her ne kadar yer üzerinde olan
bütün tohumlardan en küçüğü ise de,
32.
ekildikten sonra büyür, ve bütün sebzelerden daha büyük olur, büyük dallar
salar; şöyle ki, gökün kuşları onun gölgesi altına yerleşebilirler.
33.
Onlara, işitmeğe kadir olduklarına göre, sözü bu gibi çok mesellerle söylerdi;
34.
ve onlara meselsiz söylemezdi; fakat kendi şakirtlerine ayrıca bütün şeyleri
açardı.
35.
O gün, akşam olunca, onlara: Karşı yakaya geçelim, dedi.
36.
Onlar da kalabalığı bırakarak, onu olduğu gibi kayık içine aldılar. Başka
kayıklar da onunla beraberdiler.
37.
Büyük bir kasırga oldu, ve kayığa dalgalar saldırdı, o derece ki, artık kayık
doluyordu.
38.
O ise, kıçta olup yüzyastığı üzerinde uyuyordu. Onlar kendisini uyandırıp
dediler: Muallim, helâk olmamıza aldırış etmiyor musun?
39.
O da uyanıp yeli azarladı, ve denize: Sus, dur, dedi. Yel dindi, büyük limanlık
oldu.
40.
Ve onlara dedi: Neden korkaksınız? hâlâ imanınız yok mu?
41.
Onlar da ziyadesile korkup birbirine diyorlardı: Acaba bu kimdir ki, hem yel
hem deniz kendisine itaat ediyor?